2018 Ağustos..
İlk arınma seremonimdi...
Kayalıklara oturmuş, suyun derinliklerine doğru bakıyordum. Şiddeti ve kudretiyle akan şelale, sanki zihnimin yansımasıydı ve hayatım boyunca yaşadığım tüm deneyimler, düşüncelerle birlikte akıp gidiyordu. O güne kadar, yıllardır hayat yolculuğumda pratik ettiğim yaşam biçimi, yoga felsefesi ve iyi insan olma arzusunun benim için yeterli olduğunu düşünerek beslediğim egomu görüyor, bir yandan da tüm öğretiye rağmen yaptığım hatalar karşımda çırılçıplak duruyordu.
Pişmanlıklarım vardı. Geçmişimize baktığımızda, karanlık yanımız ile ilk kez yüzleştiğimiz ve davranışımızın pişmanlığını hissettiğimiz o ilk anın hissi kapladı içimi.
Yapmak istediğim, fakat adım atmaya çekinerek ertelediğim, bir hevesle başlayıp çaba göstermeden yarıda bırakılmış başlangıçlarla doluydu hayatım. İlişkilerimde de bu devamlılığı getirememe tutumumu bilinçsizce sergilediğimi fark ettim. Dostluklarım okul gibi ait olduğum bir topluluğa göre dönem dönem değişir, kendimi, sanki ben hep olduğum yerde duruyormuşum da, zaman hızla akarken iki yanımda hayatın beni sürüklediği akışı ve karşıma çıkaran insanları yaşarken izliyormuşum gibi hissediyordum. Hayatın içinde katılımcı değil, izleyiciydim. Bir idealimin, başarı isteğimin olmadığı gibi, düzensiz bir teslimiyet halinde durumların ve hayatımın önüme getirdiklerini, olduğu kadar yaşayıp bırakıyordum. Bırakışlar, ilişkilerimde kalp kırıcıydı.. Çünkü insan ilişkileri, resim çizmeye başlayıp, yarıda bırakabileceğimiz bir dürtüyle kıyaslanamayacak kadar derin ve kutsaldı.
“Tam bir saflık için buradasın.” Dedi Anadolu Şamanı dostum Umut Fırat Eroğlu.
“bilincini saflaştırmak, özgürleşmek için gir suya.”
Karşımda oturmuş, gözlerimin içinden ruhuma bakıyordu. Eli alnımda, bilincimden gelen bu bilgiyi paylaştığında, neyden arınmam gerektiğini de anladım. Ve “bana” ait ne varsa üstümden çıkararak şelaleye doğru tırmanmaya başladım. Yol dardı, bir elim kayalara tutunuyor, diğer elim ise sudan bir kaç metre yukarıda boşlukta sallanıyordu. Bir anda korkuyu hissettim. Ve anladım ki, tüm bu bırakışların nedeni bilinçaltımda yatan korkularımdı. Başarısız olma, sevilmeme, derin bağ kurma, acıdan kaçma gibi korkularımdan dolayı zihnim, bilincimi işgal etmiş ve ben onca yıl korkularımın beni engellemesine ve bırakıp gitmeme izin vermiştim. Bu sefer bu olmayacaktı. Bunu hissettiğim anda korku yerini cesarete bıraktı, adımlarım hızlandı ve küçük bir aydınlanma eşliğinde şelalenin altına girdim. Hızla akan suların şiddetli sesi ve şaman davulunun ritmi kalbimde duyuluyordu. Her damla, değdiği yerde canımı acıtırken, ben ise her şeyle yüzleşerek güçleniyordum. Kayaya dayandım ve tüm korkularımın içinden geçmek üzere kendimi bıraktım.
Bu sadece sürecin başlangıcıydı. Orada yaşadığım farkındalığı, kendime deneyim olarak çekerek yaşayacağım evren sisteminin muazzam işleyişinin farkındaydım. Zamanla hayatıma egomu tetikleyen, sabrımı, anlayışımı, hatta sevgimi, başarı korkularımı sınayan insanlar ve deneyimler girdi. Yine izleyiciydim, ancak bu defa korkulardan özgürleşmiş sevgi dolu bir anlayış, iletişim ve emekle orada olmak için daha çok hevesliydim. Denemek ve yapmak istediklerimi ise korku ya da güvensizlik geliştirmeden sadece yapmaya başladığımı fark ettim. Başarısız olma korkumdan ve özgüvensizliklerimden dolayı ertelediğim atölyelere, bu defa sadece bilgiyi aktarma niyetine odaklanarak ve sonucunu düşünmeden başladım.
Rehberlik ettiğim seremonilerde kendimi sorgulamaksızın, sadece o anın enerjisini hissetmeye ve ihtiyacını görmeye odaklandım. Sesimin kötü olduğuna inanarak şarkı söyleme isteğimi engelleyen ve kalabalıkla şarkı söylerken çekinen ben, sadece o anlarda hislerimle var olmaya ve sesimin çemberlerde özgürce çıkmasına izin verir oldum. Özgürleşmiştim ve bu his sesim üzerine pratikler yaparak kendimi geliştirmemi ve enstrüman çalmamı sağladı. Ve fark ettim ki, sesim her korkuya kapıldığımda ve onu “kötü” olarak algıladığımda çıkmıyordu.. Ne yaptıysam, “yanlış” yaptığımı düşündüğüm anda, tüm potansiyelim ruhuma çekiliyor, zihnim o anda bilincimle var olmamı engelliyordu. Ve ben de bırakmayı seçiyordum.
O anlarda egoma, görülme ihtiyacıma ya da “yanlış mı yapıyorum” sorgularına artık gülüyor oldum. Ne yapıyorsak yapıyor olalım, içimizdeki potansiyeli engelleyenin sadece kendi zihnimiz ve korkularımız olduğunu, tüm bu yargılara inandığımız için kendi gerçeğimizi ortaya koyamadığımızı ve devamlılığı bu nedenle getiremediğimizi fark ettim. İyi ya da kötü olmakla, başarılı ya da başarısız olmanın arasında hiç bir farkın olmadığını anladım. Asıl olan, bir şeyi tüm potansiyelimizi ortaya koyarak sadece yapmak ve kendimize inanmaktı. Kendimizi eleştirdiğimiz kadar başkalarının bizi eleştirmesinden korktuğumuzu fark ettim. Eylemlerimizin, ilişkilerimizin ve seçimlerimizin hakkını vererek arkasında durmak ve tüm varlığımızla akışa bilinçli bir teslimiyet halini bulmak..
Bu gibi farkındalıkların en güzel yanı, idrak ettikten sonra hayatınızın her alanına güneş gibi etki etmesidir. Sonucunu düşünmeden yapmam gerekeni korkusuzca hakkıyla yapmak ve kendime inanmak; zamanla asana pratiğime de yansıdı. Hareketleri yaparken, nasıl yapmam gerektiğini, doğru yapıp yapmayacağımı veya bedenimi inciteceğimi düşünerek korkuyla zorlu duruşlara yerleşmek yerine, hareketin içinde sadece o muazzam duruşu olma halime odaklandım. Bedenimin sınırsızlığını keşfettikçe ve düşmenin kalkmayı öğrettiğini deneyimledikçe, zamanla kendime olan inancım güçlendi ve korkularım yerini güvene ve teslimiyete bıraktı.
Artık hatalarımın ve korkularımın yolumda derin idrak kazanmak için yaşamam ve içinden geçmem gereken dersler olduğunu biliyorum. Ve bu da, insanlara karşı aynı anlayışı ve hoşgörüyü geliştirmemi, onların da ruhlarını ve ihtiyaçlarını görmemi sağlıyor.
İçimizdeki potansiyeli engelleyenin sadece zihnimiz ve korkularımız olduğunu, onlara inandığımız için kendi gerçeğimizi ortaya koyamadığımızı, ilişkilerimizde ve eylemlerimizde devamlılığı, büyümeyi ve köklenmeyi bu nedenle sağlayamadığımızı biliyorum. İyi ya da kötü olmakla, başarılı ya da başarısız olmanın arasında hiç bir fark yok. Çünkü herşey öze hizmet ediyor.
Asıl olan, bir şeyi tüm potansiyelimizi ortaya koyarak sonucunu düşünmeden hakkıyla yapmak ve kendimize olduğu kadar, ortaya koyduğumuz şeye de inanmak.
Sevgiyle...
Commenti